31 Aralık 2010 Cuma

yeni eski yıl ...


bu sene yeni yıla girereken yeni umutlarım, yeni hedeflerim ve hayallaerim yok. bu sene ilk defa olarak herşeyi akışına bırakmaya karar veriyorum. hayatın bana istediği zaman istediği şeyleri yaşattığını fark etmem 20 yılımı aldı. bundan önce kaderimi değiştirebileceğime dair bir umudum vardı. artık kendimi kaderin amansız vazgeçilmezliğine, geri döndürülemezliğine, kaçınılmazlığına ve değiştirelemezliğine teslim ediyorum.

kendimi bütün sosyal ağlardan geri çektim. isyan ediyorum. yeni yılada isyan ediyorm. geçen yılın benden aldıklarnada boşa giden 20'li yaşlarımada...

artık bir bkelentim yok. hayat beni içine çekecek sindirecek parça parça edip sonra rüzgarın içine üfürüp parçalarımı bile toplamama şans vermeyecek kadar gaddarsa benimde onunla uğraşıcak gücüm ilgim veya fantastik hayallerim yok.
kaderimi kabul ediyorum.. özel biri olarak var olduğuna inandırıp sıradan bir hayat yaşamaya mahkum eden iki yüzlü 3 kağıtçı hayata ve kadere karşı duracak yüzüm yok.

yeni yılda hep eskileri yaşamak zorunda kaldığımız bir hayatın içerisinde neden hala heyecan duyuypruz onuda anlayabilmiş değilim. yeni olan hiçbirşey yok. olmayacakta

gelecekte olacak değişiklikleri göremeyecek olmak hayatım boyunca 3000 li bir sene yaşayamayacak olmak, bundan sonra 40 50 sene içinde ölüp yok olacağımı bilmekten başka bana hisettirdiği birşey de yok...
yeni yıl sen koca bir hayal kırıklığısın, keşke hiç gelmesen zaman dursa ben donsam çok sevdiğim bir ana kitlensem ve 3000 li yıllara kadar orada yaşasam....

15 Aralık 2010 Çarşamba

kanayan yara..


dua etmeyi bıraktım ben
Umut etmeyide beraberinde
sevmekten vazgeçtim ben
sevilmektende
beklemekten yoruldum ben
sonu gelmeyen nöbetlerden
uykusuzluk ve huzursuzluk hissetmekten
sonsuzlukta kaybolan bir beden bu
bir ruhki ızdırhaptan geberen
bir duguki kanı emip bitiren
çıkamıyorum bu amansız döngüden

kederimi yüceltemiyorum
savunamıyorum kendimi en güçlü mekanizmalarda...

kayboldum artık
bittim ben, tükendim.
acıyor yüreğim...

gözlerimden akan yaşlar o kadar şeffaf ki
ben o kadar saydamım ki
bir tek sen fark edemedin
yedin bitirdin beni...

7 Aralık 2010 Salı

bekleyiş... ( bedeni zarar görmüş bi kadın için resim, ruhu yara almış kadın için de bir şiir)



bir sızı var yüreğimde
bir kaygı hissederim bedenimin derinlerinde
dokunduğu yeri deler de gider
bu yüzdendir içimdeki boşluk
nefesim kesilir gecelerde
kontrol edilemez bir bekleyiş bu
hakim olamam şiddetine
özgür olamam bu engellerle

yeniden huzuru hissedebilecek miyim?
mutlu olabilecek miyim dualarla?
gülebilecek miyim gönül rahatlığıyla
ve sevebilecek miyim koşulsuzca...

NOT: eğer bu şiiri daha iyi ifade etmek amacıyla bir resim çizmek isteseydim sanırım frida kahlo'nun bu muhteşem tablosundan daha etkili bir eser bulamazdım...
bazen tek bir görüntü binlerce sözden daha anlamlıdır ve daha çok şey ifade eder tıpkı bu resimde olduğu gibi ...bazende tahrip olmuş bir ruh bir resme bakmak yerine binlerce ızdırhap dolu sözü okuyup içindeki zehri yavaş yavaş fakat kökünden akıtmak ister.. kiaplar ve şiirler bunun içindir. resimler de farklı şeyler düşünmek isteyen anlık kaçışlar yaşamak ve hayaldüyasının deriliklerine yolculuk yapmak isteyen beyinler için...

28 Kasım 2010 Pazar

STOP COPY PASTE BLOGGING

öncelikle blog kelimesinin anlamını ifade ederek konuya giriş yamak istiyorum. Blog günlük demek ve günlük de insanların kendilerine ait herhangi bir şeyi belirli periyodlarla bir deftere, internete yazması en basit şekilde yapılmış açıklamasıdır. Bunun da bir çok çeşidi var. Moda blogları, kişisel bloglar, fotoğraf blogları, belirli kurumların etkiliklerini paylaştıkları bloglar vs vs. Aralarından en çok yaygınlaşan çeşidi ise şüphesiz moda blogları. Fakat benim anlamlandıramadığım konu çeşitli web sitelerinden ünlülerin, tasarımcıların resimleri kopyalanıp bunu çok beğendim bu hiç olmamış bu sezon bunu giyeceğiz gibi zaten binlercesi var olan ve insanların takip ettiği yayınları bir daha " ....' blog, ... fashion ...., moda ..., moda sevgisi, tutkusu" gibi başlıklar altında defala yayınlaması nasıl bir blogger'lık anlayışı bunu anlayamadım. tabiki insanlar bir resim paylaşıp onunla ilgili düşüncelerini dile getirebilir fakat benim gördüğüm kadarıyla insanlar aynı şeyleri döndürmekten başka herhangi bir paylaşımda bulunmuyorlar. En acısı da bunu yapanların yüzlere follower'ı olması. sürekli var olan sirkülasyonun içinde debelenmekten yorulmayan bir toplumuz biz. sıradan zevklerimiz ve basit isteklerimiz var. bunu fark edenlerin bu talepleri karşılamasıda onları ünlü yapmaya ve tepe noktalara getirmeye yetiyor. izlediğimiz dizilden, yayınladığımız fotoğraflardan, zevklerimizden ve kültürel seviyemizden toplumumuzun geldiği noktayı çok net anlayabiliriz. hepimizin mangonun vitrininin önünden geçeren bile 70 kere gördüğü hırkayı giyip fotoğrafını çeken bunu blogunda yayınlayan ve istanbuldaki bütün moda organizyonlsrına blogger, gazeteci, medya sektöründe biri gbi katılıyor olması bence gerçekten acı. bu zihniyetle gittiğimiz başkalarının düşüncelerine hayran olarak yaşadığımız, bir şey yaratmayı başkalarını yarattıklarını paylaşmayı yaratıcılık olarak algıladığımız sürece gelip geleceğimi en iyi! nokta ancak bu olacak.

TRAINSPOTTING filminden güzel ve hislerimi olduğu gibi aktaran bir alıntıyla güne başlamak istedim...


Choose Life. Choose a job. Choose a career. Choose a family. Choose a fucking big television, choose washing machines, cars, compact disc players and electrical tin openers. Choose good health, low cholesterol, and dental insurance. Choose fixed interest mortgage repayments. Choose a starter home. Choose your friends. Choose leisurewear and matching luggage. Choose a three-piece suit on hire purchase in a range of fucking fabrics. Choose DIY and wondering who the fuck you are on Sunday morning. Choose sitting on that couch watching mind-numbing, spirit-crushing game shows, stuffing fucking junk food into your mouth. Choose rotting away at the end of it all, pissing your last in a miserable home, nothing more than an embarrassment to the selfish, fucked up brats you spawned to replace yourselves. Choose your future. Choose life... But why would I want to do a thing like that? I chose not to choose life. I chose somethin' else.

bende başka bir şey seçtim. binlerce yaşayan canlının yarattığı anlamsız kalabalığın içersinde sıradan bir varlık olmaktansa onların çok dışında belki bana ait bir dünyada sevdiğim filmler, müzikler, kitaplar, sanat eserleri ve daha bir çok güzel şeyle kendime ait bir hayat yaşayabilirim. bunun için diğerlerine ihtiyacım yok. sadece yanlız kalmamak uğruna sevmediğim bilinçsiz insanlarla konuşma zorunluluğum yok. dışardaki insanların benim hayatımı nasıl yaşamam gerektiği neler yapmam gerektiği konusunda beni yölendirmelerine ya da fikir vermelerinede ihtiyacım yok. tek ihtiyacım olan inanç... kendime yaabileceklerime ve potansiyelime olan güven... diğerlerinden farklı olduğum için şanslı hissediyorum. bir çoğu gibi şuursuzca belli bir düzenin peşinden bedenim gitse bile aklım hala bana ait ve bu günden itibaren kendi düşüncelerimin bedenimi yönettiği bir yaşam kurmak için ilk adımımı atıyorum....

23 Eylül 2010 Perşembe

just put a smile on your face


ı need to be happy.
so ı know that ı have to smile..

ı need to calm down.
so ı know that ı have to take a deep breath..

ı need to go away for a while
so ı know that ı have to buy a ticket

ı need to gain some money
SO I KNOW THAT I HAVE TO ENDURE THİS JOB..

so keep on going with a smile on my face otherwise ı cant realize anything...

22 Eylül 2010 Çarşamba

EVENT: FNO








bundan sonra kesinlikle hayatımı birbirinden cool eventlerle zengileştirmeye kararlıyım. New York'un göz alıcı ihtişamını ve temposunu burada tam olarak yakalayamasamda boşluları kaliteli zaman geçirerek doldurursam beni darlandıran alışkanlıklardan da kurtulurum diye düşünmekteyim.
İstanbulda gerçekleşen sanat moda ve müzikle ilgili eventlere katılmak için sabırsızlanıyorum. İçimdeki ateşi yeniden alevlendirmeliyim. İçmdeki P.'yi uyandırmalıyım. yeniden ilham dolmalıyım sevdiğim şeylere odaklanmalıyım.
no more delay.. it's time for action..

tabi Fashion night out etkinliğini değerlendirme kısmına gelirsek; abdi ipekçiye adımını attığım ilk anda wow dedim kendi kendime. artık bizde belki yüzde 2lik bir dilim bile olsak kabuğumuzu kırıp farklı ve güzel şeyler yapmaya başlıyor muyuz acaba diye düşündüm. capcanlı sokaklar mağazalardan gelen müzikler sokakataki kalabalık elinde şarap bardaklarıyla güzel kıyafetli insanlar. bunlar artık sadece sohoda ya da dünyanın başka bir yerinde görebileceğimiz ve orda olmayı hayal edeceğimiz manzaralar olamktan çıkmış her gün koşarak yürüdğümüz güzel istanbul sokaklarına taşınmış. ben açıkçası iş çıkışı apar topar organizasyona katılma şansı bulduğum için assıl kafama koyduğum şeyleri giyemedim. buna ek olarak hasta olmamdaeklenince rahat olmayı tercih ettim. . fakat çok güzel kombinasyonlara tanık olunca biraz kıskandım diyebilirim. benim için tüm bunları gözlemlemek ve içinde olmak bile keyifliydi. artık her haftasonu klişe olmuş yerlere gidip aşırı abartılı kıyafet ve makyajlarla sıradan müzikler eşliğinde dans etmek yerine biraz daha sakin yine güzel giyinip daha ferah bir yerde güzel bir içki ve belki latin, oldies, blues, jazz ( vb) eşliğinde güzel insanlarla güzel zamanlar geçirmenin beni ve daha bir çok insanı daha çok mutlu edeceğine ve doyuracağına inanıyorum. sokak kültürümüzün canlanmaya ihtiyacı var. Asmalı bence buna güzel bir örnek ve özellikle şişhane big chief's kesinlikle gitmekten en çok keyif aldığım mekanların başında geliyor. gerçi artık asmalıya da cuma cumartesi adım atmak imkansız hale geldi ama. buda kritik edilmesi gerek ayrı bir konu :)
kısacası FNO beni çok etkiledi. güzel mağazaların arasında hoş müzikler eşliğinde alışveriş yapmak şarap içmek sohbet etmek ve güzel görünmek ve güzellikleri incelemek paha biçilemez ;)

“We are what we repeatedly do. Excellence, then, is not an act, but a habit.”



Exactly...

bu yazıyı okuduktan sonra aklımdan geçen ilk kelime bu oldu. şu an içinde bulunduğum durumu hissettiklerimi ve düşüncelerimi en iyi yansıtan kısaca özetleyen cümle, işte budur dedim. bu söz Aristonun sözü.Ve bilge insanlarında benimle aynı düşüncelere sahip olması aynı duyguları hissetmiş olması belki benzer deneyimler sonucu bunları düşünmeye yönelmiş olmaları şu anki durumumda pozitif olarak görebileceğim tek şey sanırım.

İŞ İŞ İŞ... son günlerde hayatımdaki en gözde konu. tabi aynı zamanda burada yaptıklarım da bazı yeni alışkanlıkların yeni bir düzenin oluşmasını sağladı. Fakat bu yeni düzen ve alışkanlıklar beni nekadar tatmin ediyor? işte bu da beni rahatsız eden konu. her sabah buraya gelmek ve gün boyu benzer şeyler yapmak haftaların geçmesiyle alışkanlık haline gelmeye başladı. her sabah aynı saatte kalkmak aynı saate servise binmek aynı saatte işte olmak, aynı saatte kahvaltı etmek aynı insanlarla her sabah yediğin zeynin renginden adetine, ekmek dilim sayısına kadar aynı kahvaltılıkları tükettikten sonra rutin işleri yapıp yine aynı saatte işten çıkıp eve gelmek. bu rutinin kazandırdığı yeni yemek yeme, uyku ve sosyal hayat alışkanlıklarının beni çok korunaklı bir o kadarda sıkıntılı bir sürece soktuğunu fark ettim. kendime her zaman sorduğum gibi tekrardan soruyorum: P. istediğin hayat bu mu? hayalini kurduğun seni heyecanladıran cevap her zamanki gibi biraz bıkkınlıktan kaynaklanan biraz da her zaman ortaya çıkna hayır cevabının vermiş olduğu utangaçlık duygusunun etkisiyle boynu bükük bir sessizlik oluyor.

bunu çok sık söylüyorum belki ama ben düzenli hayat istemiyorum. korunaklı sırtım pek karnım tok olsunda istemiyorum. ben hayatımda heyecan, adrenalin, coşku istiyorum. yeni yerler insanlar keşfetmek her gün kendisinin aynı olduğu belki ama beni yenileyen bir iş yapmak istiyorum. beni yenileyen insanlarla beraber olup hergün zihnimi ve kabimi genişletip içine yeni yeni bilgiler duygular ve deneyimler doldurmak istiyorum. kendimi bu iş yerinde resimdeki gibi kapana sıkılmış hissediyorum. fakat yüzümde ne bir tebessüm ne de bir hoşnutluk var. tek hiseettiğim şey hayalkırıklığı.
benim alışkanlığım keşfetmek olsun istiyorum. yeniliğe olan tutkum olsun. araştırmak, yazmak, konuşmak sohbet etmek olsun.
1 sene kilitlenmiş durumdayım. parmaklıkların ardından gülümsemeye çalışacağım.. haydi bakalım...

12 Eylül 2010 Pazar

last days of summer..





ı had a great summer vacation in Ny. Now ı'm back to my country. First days in Istanbul I really bored and have some adaptation problems to my casual living. because in Ny everything is very exciting to me. I was very calm and happy there. Now ı am dealing with a new job. I am working as a counselor in Preschool. It was a little bir hard but also exciting.

I am evaluating my life right now. my future plans, freindships, intimate relationships everything that I had before. I had a great life. but after Ny ı discovered something different inside of me. I am asking this question myself all the tihe: ıs this the life that I dream for me? and where I am suppose to see myself in the future?

something inside of me says go NY again. You gonna find the answers of all these questions.

NOTE: these pictures are taken in my black see trip. This place is awsome. it makes me peaceful and hopeful about life.

5 Ağustos 2010 Perşembe

NEW YORK ROCKS...


new york a geldiğimden beri ilk defa yazma şansı buluyorum çünkü buranının büyüsüne inanılmaz kapılmış durumdayım. kısaca şunu söyleyebilirim ki
"ı fell in love with new york so ı decided to make renovation in my life."
burda birçok şey benim için çok değişti inanılmaz yenilenmiş hissediyorum kendimi yeni fikirlerim ve hedeflerim var artık... new york dünyamı salladı.. başımı döndürdü sarhoş etti beni.. ne de iyi etti asla uyanmak istemediğim bir rüyanın içindeyim... ne uyanmak ne de geri dönmek istiyorum...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

some photos from my graduation...






Now I am graduated from university with hopes, dreams and plans. I don't know that I realize them or not? my only weapon is my belief, courage and dynamism at the begining of my new life.

hope to not dissapointed about my dreams...

11 Temmuz 2010 Pazar

ŞİMDİ YOLCULUK ZAMANI.... P goes to her dreams..NY NY




İşte artık zamanı geldi. daha önceki bir yazımda artık yolculuk zamanı demiştim. Şimdi çantaya aytnamı koyup gitme zamanı demiştim. İşte o zaman geldi. Perşembe günü gidiyorum. hemdee en çok gitmek istediğim fakat henüz fırsat bulabildiğim yere New York'a. öncelikle çok heyecanlıyım. aynı zamanda kaygılı, mutlu, korkulu ve azıcıkda hüzünlü hissediyorum. 1aylık bir seyehat olacak fakat 1 gün bile ayrı kalamadığım birilerini bırakmak için uzun bir süre. hüzün bu yüzden kaynaklanıyor. diğer duygularda açıklanabilir duygular zaten. şu son ana kadar gidebileceğime inanmıyordum hiç bu yüzden anlatmak paylaşmak istemedim. fakat artık büyük bir felakat olmazsa :) perşembe günü gidiyorum. ilk durağım manhattan olacak sonra new jersey'e geçicem. fakat gün aşırı manhattan'a inmeyi planlıyorum çünkü kaldığım yer otobüsle 40 dk uzaklıkta bu yüzden problem olmayacak ki ben istanbulda günde 4 saatimi yollarda geçirmeye alışmış bir insan olduğum için bu yol bana koymaz :P

şimdi şu son 3 günümü hazırlıklarla geçiyorum. evde temizlik var döndüğümde düzenli ve temiz bir yer bulmak için.

tüm arkadaşlarım hazirandaki doğum günümden beri seferber oldular bana sürekli üzerinde new york yazan birşeyler alıyorlar. t- shirtler, en güzelide new york puzzle'ım. gerçi 1000 lik bir puzzle'ı yapacak sabır e kabiliyet bende olmadığından erkek arkadaşım benim için ben gelene kadar tamamlayacak.
bunun dışında bahsettiğim iş konuşarıyla ilgili hala belirsizlik içindeyim. bir çok uzmana danıştıktan sonra tam işi kabul etmişken şimdide onlar probşlem çıkarıyorlar. Hayat işte. yemeyenin malını yerler durumu benimki sanırım.

ben bunların hiç birini takmıyorum ilginç bir şekilde. önümde güzel bir tatil, ideallerim, planlarım var.

bol alışveriş dolu, eğitim dolu, eğlence dolu bir tatil beni bekliyor. İstanbulun yarattığı kaosu ve belirsizliği takmak hiç de işime gelmiyor.

hayatta hiçbirşeyin şans eseri olduğuna inanmıyorum. tesadüflerede. herşeyin bir sebebi bir amacı var bana göre. tabiki herşey önceden belli değil fakat olan bazı şeylerde belirli sebeplerle meydana geliyor. buna inanmak beni rahatlatıyor ve yeni hedefler oluşturmama konusunda da belirleyici yol oluyor.

New York yolculuğumla ilgili detaylar gün gün gelecek ( umarım :))

5 Temmuz 2010 Pazartesi

zamanı gelmedi mi hala?


kim olduğumuzla ilgili yaşamımızın ilk yıllarından başlayarak sorgulama içersine giriyoruz. bireyselliğimizi kanıtlama çabası tek haneli yaşlarda başlayıp söz de ergenliğin sonuna kadar devam ediyor. tabi bence psikoloji bilimi burada yanılıyor. çünkü insan olarak biz hayatımız boyunca kim olduğumuzu keşfetmeye çalışıyoruz. ergenlik bitimin de bunu keşfedebiliyor muyuz? orası tartışılır bence. benim yaptığım gözlemlerden gördğüm kadarıyla bu. tabi kendini çok bilen, kim olduğundan emin, öz güveni tavan yapmış insanlar yok mu var tabi. ama benim gördüğüm kadarıyla herkes kim olduğunu egosunun altında gizli kalmış İD'ini keşfetmeye çalışıyor ya da tüm bilimsel bilgiler ve teoriler tam tamına anlatıldığı gibi işliyorsa ben hala ergenlik çağından çıkamamış bir yetişkin olduğumu söyleyebilirim.

ne yapmak istediğimi bilememek beni oldukça yoruor tabi. isteklerimi belirlemek için öncelikle ben kimim, hayattan beklentilerim beler? ideallerim ne benim, hayallerim arzularım? diye soruyorum kendime. cevap ....???? :S :S :S. en çok üzüldüğmü konu ise başarıyla bitirdiğim rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümünden mezun olduğumu şu günlerde bu mesleği yapmak istemediğime karar vermek. ama her zamanki gibi bunu ikizler burcunun bana oynadığı bir oyun mu, ergenliğimin(!) vermiş olduğu tez canlılık mı yoksa başkalarını memnun etmek için verilmiş yanlış kararların sonucumu olduğundan emin değilim. bunu ilk defa burada ifade ediyorum. kimseye söyleyemediğim hatta şu ana kadar kendime bile itiraf edemediğim bir gerçek. henüz çok da yeni bir düşünce ama emin değilim kalıcı mı olur yoksa geçici mi? tek emin olduğum ve bana ne iyi gelir diye düşündüğüm zaman aklıma gelen şey elimde dergim, bilgisayarım, kahvem önü açık ferah bir meakanda okumak, yazmak ve çevreden ilham almak. şimdi ben hangi mesleği yapmalıyım hayatımı nasıl yönlendirmeliyim bilmiyorum. kısa süre içersinde başlamak üzere bana yönlendirilmiş olan iş teklifini ( kariyerim için çok önemli olan) reddetmeli miyim? bunca zaman alanımda elde ettiğim tecrübeleri bir kenara mı bırakmalıyım? ucunda ne olacağını bilmediğim yeteneğimin bile olup olmadığı belirsiz olan bir hayal uğruna hayatımın bir dönemine ara verip yeni bir çağ mı başlatmalıyım?
sanırım 22 yaşına da gelsem 30 ya da 40 ben hep yeni başlangıçlarda böyle tökezleyeceğim. çünkü bunca sene bana ne iyi gelir diye düşünmeden sadece sosyal çevre tarafından takdir edilecek şeyler yapmaya yoğunlaştırmışım zihnimi. sonuç olarak 22 senelik açığı kapatmak da zor oluyor. artık karar verme zamanı ya bir kaç sene daha arzularımı bastırıp ideal genç kız olma yolunda adımlar atmaya devam edeceğim ya da hata yapmayı yenilmeyi, başarız olmayı göze alıp belki kusurlu fakat özgüveni tam ne istediğin bilen bir genç kız olacağım. sonuç olarak bireyselliğimi kendim için olan görevlerimi yerine getirmiş olacağım.

şu an hissedebiliyorum ki bu benim hayatım. kimse için yaşamaya gelmedim bu dünyaya. alkış almak, beğenilmek takdir eidlmek para kazanmak statü sahibi olmak tabiki önemli fakat her zaman zihnimi bir köşesinde yer eden bir inancım var; tüm bunları sevdiğim şeyleri kendim için yaparken elde etmek. insanlar için belkide en büyük lüks fakat bence paha biçilemez; sevdiğin işi, hobini yaparken tutkularını gerçekleştirilen aynı zamanda bundan para kazanıyor olmak...

28 Haziran 2010 Pazartesi

şimdi aksiyon zamanı



evet artık konuş konuş bir yere kadar. kafamda herşeyi az da olsa netleştirdikten sonra aksiyona geçmeye karar verebildim sonunda. bu beni rahatlatıyor ve kaos sürecinden de çıkmış oluyorum böylelikle.düşünceler, sözler yerini davranışlara bırakıyor artık. öncelikle kendim bile düşündükçe heyecanlandığım en büyük aksiyona az kaldı. ne olduğunu yazmak istemiyorum. son ana kadar dillendirmek bile istemiyorum. çünkü sanki birşey olacak nazar değecek gibi geliyor. buda beni endişelendiriyor. büyük aksiyon yaklaşırken büyük heyecanda var içimde. bununla ilgili detayları zamanı gelince paylaşacağım.
bu gece bakyorum aynama Petek'in aynasına bana ne gösteriyor diye. uzun zamandır kendime dönüp bakmadığımı fark ediyorum. kafamda yapılacak o kadar iş varken zihinsel ve fiziksel yorgunluğunu yarattığı boşvermişlik durumundayken kendimr odaklanmak zor oluyor benim için. biraz rahatladıktan ve karar verebilmenin paha biçilmez mutluluğundan sonra kendime dönüp bakabiliyorum. biraz mutluluk, biraz heyecan biraz da endişe görüyüyorum. ama uzun zmandır ilk defa böyle mutlu olduğumu hissedebilmem ve kendime sesli olarak söylebilmem benim için çok önemli. aynamda gördüğüm 2. şey biraz toparlanması gerek de bir kız. çok dağıtmışım bu aralar biraz daha kişisel bakım hem ruhen hem bedenen. işte bu düşüncelerle birlikte aksiyona koyuldum. bu sefer kararlıyım ihmal etmeme konusunda. bana iyi gelecek şeylerin planını çıkardım.
1. kesinlikle masaj
2. evde cilt bakımı
3. alışveriş yapmak
bunlar bedenim için yapacaklarım. bir de dünyadaki materyal şeylerin çoğu zaman sağlayamadığı içsel huzur var tabi. bunun için de karmakarışık da olsa anlamsızda olsa yazmak istiyorum. yaza yaza netleşecek herşey benim için. aynamdan gördüğüm yansımaları takip ederek bulacağım doğru yolu. bir kahve alıp elime bir de dergi düşünüp ilham gelmesini bekleyeceğim hayallarimi gerçekleştirmek için. en büyük içsel huzuru hedeflediğim ve yapmak istediğim şeyleri yaparken bulduğumu fark ettim. bunun üzerine gitmeyi düşünüyorum.
bugün aynamdan neler gördüm özetlemek gerekirse; kaos fırtınasından çıkmış netleşmiş( az da olsa bir genç kız :)) belirsizlik gibi büyük bir düşmanı alt ettiğim için mutluyum. artık yeni hedefler yeni kararlar ve yeni projeler tasarlamak istediğimi görüyorum. heyecanlıyım. umutluyum. aynayı biraz daha cilalayıp parlatıp düşünmeye ve yazmaya devam....

27 Haziran 2010 Pazar

Petek'in Aynası


eğer bloğum benim aynamsa,
ne kadar geçersem karşısına o kadar yansıtır beni insanlara
çok sık geçmiyorum aslında
dolayısıyla kendimin sadece bir kısmımı ya da gösterdiğim kadarı yansıtmış oluyorum
zamanla daha çok durmak istiyorum bu aynanın karşınıda
daha çok bütünleşmek daha iyi ifade etmek tüm aktarmak istediklerimi paylaşabildiğim bir yer olsun istiyorum
yapmak istediğim bir sürü şey varken yapmaktan kaçındığım şeyleri anlatabildiğim
ertelemekten vaz geçip uygulamaya koyabildğim bir aracı olsun bu blog bana
bu bloğa ya da aynama baktıkça kendimi daha iyi görmek daha iyi analiz etmek kimi zaman yüceltmek kimi zamanda eksiklerimi fark edip telafi etmek istiyorum.
artık zamanı geliyor yaklaşıyor... imkansız olduğunu düşündüğüm hayallarim için bir adım attım.. artık aynayı çantaya koyup yola çıkma zamanı...

15 Haziran 2010 Salı

kaos...


son günlerde başkalarının değil de kendi psikolojik durumumu değerlendirdiğimde fark ettiğim şey gerçekten tanımlanamaz halde olduğuydu. neler hissettiğimi anlamakta ve ifade etmekte büyük zorluklar yaşadığımı fark edince düşünmeye başladım. kendimle ilgili bir problememim vardı ama zihnimde herşey o kadar karışıktı ki bunları anlamlandırmanın uzun süreceğini ve yorucu olacağını tahmin etmiştim. nitekim, nbir kaç gündür bu karışlıklığıo zihnimde tanımlama çabası içerisindeyim. fakat çabalarım bana geri dönüş yapmadı henüz. şu anki zihinsel ve psikolojik durumumu kaos olarak nitelendirmenin en uygun kelime olacağını düşündüm. peki beni bu kadar karıştıran şeyler neler; öncelikle geleceğimle ilgili yaşadığım belirsizlik ve en kötüsü kararsızlık. şu an hayatımda tam bir geçiş sürecini yaşamaktayım. mezuniyet yaşam stilindeki değişiklikler ve niceleri. fakat bunların yerini dolduracak yeni başlangıçları yapamamak beni belirsizliğe sürüklüyor. birkaç gündür kafamdaki karışıklığın sebeplerini düşündğümde fark ettiğim şey beni asıl ölüdren şeyin kararsızlık olduğunu fark ettim ki hayatım boyunca birçok konuda yaşadığım çatışmaların bu yüzden kaynaklandığınıda buldum aynı zamanda. karasızlık bir savaşın ortasında ateş hattında kalmak gibi. hangi cepheye sığınacağını bilememe durumu. kurşunlardan kaçarken kendi yönünü şaşırmış bir askerin ordusunun hangi tarafta savaştığını bilemediği bir anda hangi tarafa koşacağına karar veremyip ortada durması ve kurşunların hedefi haline gelmesi gibi. önünde 2 seçenek var ya kendi cephesini bulacak ve ölümden kurtulacak ya da yankışlıkla düşmana sığınıp ya esir olup işgencelerle karşı karşıya kalacak veya ölecek. fakat askerin o an düşünemediği ya da kaygı seviyesinin oldukça fazla olmasıyla birilikte gözden kaçırdığı şey oratada kaldığı müddetçe etraftan gelen kurşunlarla yara alacağı ve aynı ölüçüde ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğu. karasızlıkta böyle işte benim için. yanlış kararı vermekten korktuğum için çekimser durup hiçbirşey yapmayıp hayatımı tehlikeye atıyorum ve fırsatları elimdem kaçırıyorum. tabi bunu o anki belirsizlik içinde anlamak mümkün olmuyor benim için. kendimi korumaya çalışırken dahada çok zarar verip ateş atıyorum. sırf kendimi korumak için bana ait olan fakat sevmediğim içselleştirip benimsemediğim bir cdephede savaşmak istemiyorum. ya da bir anlık panikle ya da heyecanla düşmanın ellerinde esit süşüp kahrolası bir hayat yaşamak da istemiyorum. bu noktada ne yapmalıyım? herşeyi bir kenara bırakıp kendime uğruna ölmeyi göze aldığım savaşak yeni bir cephe mi bulmalıyım yoksa beni rahat tutuan koruyup kollayan fakat ideallerimle hiç örtüşmeyen cephememi sığınayım? işte bunu düşünüyorum günlerdir. bu süreç içinde gidenler gidiyor kalanlar da zar zor kalıyor elimde. oda şimdilik. bu kaos fırtınasının içinden bir an önce çıkmalıyım. yoksa düşman beni ele geçirip öldürmek için elinden geleni yapacak. nereden başlamak lazım ne yapmak lazım bunu bilemiyorum.. fakat farkına varmak çözüm için önemli bir adım. umarım en kısa zamanda etkilerini görmeye başlarım.. rahatlamaya ihtiyacım var.. kaygısız huzur dolu yeni bir hayata...

13 Haziran 2010 Pazar

DAY AND NİGHT_night version





this night is very special for me and my girl freinds. we had lots of fun together. after I looked these pictures I thought that make up, hair and clothes are changing a person's individuality compeletly. you become a new person. it is very exciting especially preparation process for night spends very enyojable and at the end of the night ı would be reliefed.

12 Haziran 2010 Cumartesi


insanlar birbirlerinin hayatında ağaç ve meyveleri gibi var olurlar. ağaçlar 4 mevsimde vardır. ait oldukları toprağa kök salarlar. yüzlerce yıl o toprakta dışarıdan bir felakat maruz kalmadıkça ya da kesilmekdikçe kendi rızalarıyla köklerini koparıp ayrılmazlar topraklarından. kışın soğunda, baharın ferahlığında yazın ateşinde. fakat meyveler sadece belirli mevsimlerde gelirler. biraz kalıp sonra dökülürler diğer insanlar onları koparıp alırlar onların ellerinde miğdelerinde yok olup giderler. her bahar yeni meyveler filizlenir ağaçlarda hoş görünürler ama asla kalıcı değildirler. ağaçlar kışın yapraksız çiçeksiz meyvesiz bile olsalar hep topraklarına sadık kalırlar. düşünmekteyim şimdi hayatımdaki insanlar benim toprağımdaki ağaçlar mı yoksa göz alıcı tatlı hızlı tüketilen her sene yenilenen meyveler mi?

rihanna'nın etkileri...




konser benim için gerçekten büyük bir eğlenceydi. daha sonraki günlerdede etkisini üzerimde taşıdım. bir çok farklı duyguyu bir arada yaşayıp heosini orada aktarmam boşalmam ve rahatlamammamıdır bilemem ama son günlerde dinledğim rihanna şarkılarıyla dahada eğlence doluyorum. bu aralar ruh halim sanırım biraz eğlenceli ve vucudumu kıpır kıpır yapan şarkılara ihtiyaç duyuyor. ben ruh halime göre şarkı seçerim. belirli kalıplaşmış bir tarzım yoktur. hatta hep düşünürüm bana sorsalar en sevdiğim müzik türü veya şarkıcı ne cevap veremem kendi kendime bile zorlanırım. bu sadece müzikle ilgilide değil aslında her konuda. en sevdiğin müzük, en sevdiğin filmleri ne tarz giyinirsin, en sevdiğin yemek, hiçbirinin net bir cevabı yok bende. içimdeki petekler o an neye ihtiyaç duyuyorsa neye ilgilerini ve dikkatlerini yönelttilerse onlara o an ne iyi gelecekse bende onu seviyorum :) yanlız kalmak istediğim bir günde filtre kahvemi ve lap topumu alıp bir edith piaf şarkısı dinleyerek geceyi geçirebilirim. arkadaşlarımla gece eğlenirken ya asmalıda 80leri 90ları dinlediğim bir disko tarzı klüpte ya da deliler gibi dans edeceğim rnb night ta olmayı tercih ederim. kişiliğimle ilgili çatışma yaşıyorsam girl interrupted tarzı bir film bana iyi gelir. hayallarimde kaybolmak ve içsel çatışmalarımı bastırmak istediğimde slyvia plath, clocks, factory girl, la mome, queem elizabeth ya da evita filmleri beni kendimden geçirir. efkarlı bir günde chopin dinlerken ertesi gün rihannada dans ediyor olabilirim. benim hayatımda kafam gibi karışık. böyle belirsiz yaşamak zor. belirli zevkleri, hedefleri, idealleri, tarzı, istekleri, hayatı olan bir insan olmak isterdim. karışıklığım, kaosun hakim olduğu içsel dünyam fizksel olarak pratik yaşantımıda alt üst edebiliyor zaman zaman. farklı kıldığıda oluyor ama bazne öyle bir yoruluyorumki işte o zaman istediğim sadece sıradan olmak.. belkide böylede oldukça sıradanım bu da son zamanlarda en çok sorguladığım konu. sanırım tek istediğim kafamın düşüncelerim sıradan, sadece ve basit olması...

If RİHANNA rocks ISTANBUL !! a dream becomes real...







ıt was great fun for me to been in her concert. ıt would be the first time that ı see a super star such closely who I admire so much. when she come to the stage ı cried because ın that time ı was having very complicated feelings. scare of can'T see her face becaouse of the crowd, excitement happiness and also anxiety. after she sang a song ı relived. her voice, energy and shows was great. ıt was very enjoyable concert. hope to see her in US. again.. more nearby hopefully..

21 Mayıs 2010 Cuma

bitişler, başlangıçlar...






şu anda 5 senelik üniversite hayatımın sonuna geldim. bu son o kadar eğlenceli ve güzel geçiyorki acımı katlayacak ilerleyen günlerde haberim yok.:) festivaller, konserler, fotoğraf çekimleri birlikte yenen güzel yemekler, içilen içkiler hepsini sindire sindire yaşamk istiyorum. çünkü şu an içinde bulunduğun günlerin tadına ne kadar varıyor bu günleri ne kadar çok içselleştirip hissedebiliyorsam geleceğim de bir o kadar belirsiz. şu anı gökkuşağı gibi rengarenk olarak isimlendirirsem gelecek toz bulutu gibi grilerle kaplı. belki beyazlara çıkcak sonu. bembeyaz yeni bir sayfa. belki de kapkara olacak. bunu uyazarken benim bile içim karardı. tamam bu kadar da umutsuz değil tabiki durum. ama şu an o kadar iyi vakit geçiriyorumki yeni başlangıçlar beni kaygılandırıyor. belkide artacak sorumluluklardan korkuyorum. göründüğü gibi karmaşık duygular içersindeyim. ama son günlerde her zaman söylediğim ama asla içselleştiremediğim birşeyi yapmayı başardım. hayatı akışına bırak. anı yaşa :) evet evet kesinlikle tam bir kilişe ama belkide hayatta insanın yapabileceği en zor şey kendini bırakmak olduğu gibi süprizleri bekleyek yaşamak. ben bunu 22 senelik yaşantımın şu son zamanlarında yapmayı başardım ve gerçekten çok rahatlatıcı olduğunu söyleyebilirim.Virginia Woolf'ün bana ilham veren sözlerinden biri geliyor aklıma şu an;
If you do not tell the truth about yourself you cannot tell it about other people.
ben artık kendi gerçekliklerimle yüzleşmeye başladım. kafamdaki doğru bildiklerimide uygulamaya. bu benim için önemli bir aşama oldu. yaşadıkçada paylaşmaya anlatmaya başladım. birşeyi deneyimlemeden, içselleştirmeden, hissetmeden insanlara söylemek dahada samimiyetsizi akıl vermek çok can sıkıcı ve yapay bence. ben artık önce hissediyorum, sonra düşünüyorum bana ne iyi gelir diye? sonra uyguluyorum ve en sonunda paylaşıyorum. sonra bir daha soruyorum kendime ben şu an bu durumdan ne hissettim? buna göre devam ediyorum hayatımı, günlerimi ve anlarımı yaşamaya. sizede tavsiye ederim. kendinize sorun bana ne iyi gelir?, bu bana ne hissettirdi? böylelikle çıkış yolunu bulmak dahada kolay oluyor hatta daha sağlıklı. yeni başlangıçlara kendime,isteklerime ve hislerimi değer vererek başlıyorum. gerisi hayata kalmış ya da kadere her neyse. bana kalan gelenleri olduğu gibi yaşamak....

13 Mayıs 2010 Perşembe

Everyone will be famous for 15 minutes...



son zamanlarda medyanın ve sosyal çevremizin durumunu düşünürsel 60lı yıllarda Andy Warhol'un oldukça öngörülü bir insan olduğunu bir kez daha kanıtlamış oluruz. şu günerde facebookta, youtube da ve daha bir çok internet sitesinde (hatta bloglar aracılığı ile :)) herkes 15 dakikalığına bile olsa meşhur olabiliyor. videoları 1 milyon izlenen küçük çocukların yaşadığı "komik"(!) olduğu düşünülen olaylarla sokakata gençlerin ettiği bir kavgayla, duşta söylenen bir şarkıyla, giyilen kıyafetler, yazılanlarla çizilenlerle ünlü olmak hiç de zor değil eskisi kadar. peki ne kadar kalıcı 15 dakikalık ya da 15 dakika da gelen şöhret ve ne kadar tatmin edici orası tartışılır. benim hala bir inancım var eskisi gibi fark yaratan, özgün, benzeri olmayan, bazı akımların peşinde koşmayıp kendi akımlarını yaratan insanların gelceğe damgasını vuracağına dair. tıpki bir Andy Warhol ve niceleri gibi...

şizofrenik bir durum...

ilk başlarda hep mi böyle yoksa bana has bir duygumu bilemiyorum ama bu blog işi şu ilk günlerde şizofrenik bir durum gibi geldi. bir şeyler yazıp konuşuyorum ama sanki kendi kendime sanki kafamda canlandırdığım bir karakterle konuşur gibi. nasıl insanlar takip etmeye başlıyor ya da sesini nasıl duyuyuyorsun hiç bir fikrim yok. bir gazla başladım yazmaya ilk defa hiç düşünmeden planlamadan kötüysede eleştirilmekten korkmadan. hayatımda ilk bu benim için. hiç birşeyi düşünmeden hareket ettiğim bir 2 haftayı yaşıyorum. kaygısız ve rahat olduğuğunu söyleyebilirim. fakat önümüzdeki günlerde toptan mı acısı çıkar bilemiyorum. şu ara okulda festival ve mezuniyet dönemi. resimlerimi stokluyorum. mezuniyetin yaklaşmasıyla bir farklı yaşıyorum festivalleri, taksim turlarını, gece gezmelerini, içilen kahveleri ve atılan kahkahaları. yeni bir dönem başlıyor benim için. hiç bilmediğim ve kontrol edemediğim...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

neden snappy' e gelince... :)

snappy' nin sözlük anlamı: şık çabuk hareketli yerinde hazır (cevap) gayretli enerji dolusnappy şık/canlı
kuru ve soğuk (hava) çok canlı modaya uygun kıpır kıpırn atik hızlı canlı zarif

bu sıfatların tek bir kelime altında toplanması tam da aradığım isimdi. çünkü insanın kendisine bir isim takması bir sıfatla başkalarına tanıtması oldukça düşündürücü. çünkü bize verilen isimler ya da nitelendirildiğimiz sıfatlar başkalarının gözünde bizimle ilgili bir şema oluşturduğu gibi bizimde kendime olan bakış açımızı etkiler. snappy'nin anlamlarından bazıları benim karakteristik özelliklerimle örtüştüğü gibi bazılarıda evet artık böyle olmalıyım dediğim ya da kazanmak istediğim özellikler. dolayısıyla bir taşla iki kuş vuruyurum. hem kendime pozitif bir enerji yolluyorum bu sıfatla hem de kendimi azıcık da olsa ifade etme şansı buluyorum.
sizin isim hikayeniz nedir? bu blogları oluşturuken seçtiğimiz isimler o kadar anlamlı ki mutlaka her birinin bir hikayesi olmalı diye düşünüyorum. paylaşımlarınızı bekliyorum...

hala neyi bekliyorum ki?

evet, ilk postum. bu postu yayınlamak için aylardır düşünüyorum. bloğum olmasını istiyorum, burada yazacak anlatacak çok fazla şeyim olduğunu düşünüyorum. ama hep bir erteleme içerisindeyim. daha sonra, yoğun dönem geçsin öyle, şimdi başlarsam yarın kalır, nasıl bir blog olmalı ki, yazın başlarım en iyisi yazın başlamak yok acaba modayla mı ilgili olsun, genel bir blog mu olsun..... günler geçer..... haftalar geçer..... aylar geçer..... yıllar (!) yok o kadar da değil. ama olanaksız da dseğil benim hayatım da yıllarda geçebilirdi ama bu sefer bunun olmasına izin vermedim. neyse ne diye isyan ettim bu gece kendime. çünkü kendimi sabahtan beri yapacak bir ton ödev için oldukça yoğun bir zamnada koca günü bu işer için ayırıp sabahtan beri en uygun başlama anını beklerken bulunca kendimi fark ettimki blog oluşturmamamın sebebi nasıl bir blog istediğim ya da bunun için olan kararsızlığım değil. benim birşeylere başlama ile ilgili problemim var. işte bununla ilgili isyanımda geldi ardımdan. artık açıyorum bu bloğu neyse ne. ne yazacaksam yazacağım ne paylaşacaksam paylaşacağım. artık ne yapacağımın bir önemi yok ne zaman ve nasıl yapacağım önemli olan. derler ya başlamak bitirmenin yarısı diye. bazen bu kilişe atasözlerini beynime yükleyip yaşamaya ihtiyacım olduğunu fark ediyorum. herneyse benim yapmak istediğim ve bir türlü başlayamadığım şeyleri anlatmaya devam edersem konu dallanığ budaklanabilir. bu ilk postum ve ilk paylaşımım bundan sonrada hayatımın parçası olan beni etkileyen ve paylaşmaya ihtiyacım olan herşeyi burda yayınlamak istiyorum. moda, psikoloji, yemek, içmek, gezmek, izlemek herneyse. bütün eylemlerimi ve hislerimi. bu başlangıcın daimi olması dileği ile....