21 Mayıs 2010 Cuma

bitişler, başlangıçlar...






şu anda 5 senelik üniversite hayatımın sonuna geldim. bu son o kadar eğlenceli ve güzel geçiyorki acımı katlayacak ilerleyen günlerde haberim yok.:) festivaller, konserler, fotoğraf çekimleri birlikte yenen güzel yemekler, içilen içkiler hepsini sindire sindire yaşamk istiyorum. çünkü şu an içinde bulunduğun günlerin tadına ne kadar varıyor bu günleri ne kadar çok içselleştirip hissedebiliyorsam geleceğim de bir o kadar belirsiz. şu anı gökkuşağı gibi rengarenk olarak isimlendirirsem gelecek toz bulutu gibi grilerle kaplı. belki beyazlara çıkcak sonu. bembeyaz yeni bir sayfa. belki de kapkara olacak. bunu uyazarken benim bile içim karardı. tamam bu kadar da umutsuz değil tabiki durum. ama şu an o kadar iyi vakit geçiriyorumki yeni başlangıçlar beni kaygılandırıyor. belkide artacak sorumluluklardan korkuyorum. göründüğü gibi karmaşık duygular içersindeyim. ama son günlerde her zaman söylediğim ama asla içselleştiremediğim birşeyi yapmayı başardım. hayatı akışına bırak. anı yaşa :) evet evet kesinlikle tam bir kilişe ama belkide hayatta insanın yapabileceği en zor şey kendini bırakmak olduğu gibi süprizleri bekleyek yaşamak. ben bunu 22 senelik yaşantımın şu son zamanlarında yapmayı başardım ve gerçekten çok rahatlatıcı olduğunu söyleyebilirim.Virginia Woolf'ün bana ilham veren sözlerinden biri geliyor aklıma şu an;
If you do not tell the truth about yourself you cannot tell it about other people.
ben artık kendi gerçekliklerimle yüzleşmeye başladım. kafamdaki doğru bildiklerimide uygulamaya. bu benim için önemli bir aşama oldu. yaşadıkçada paylaşmaya anlatmaya başladım. birşeyi deneyimlemeden, içselleştirmeden, hissetmeden insanlara söylemek dahada samimiyetsizi akıl vermek çok can sıkıcı ve yapay bence. ben artık önce hissediyorum, sonra düşünüyorum bana ne iyi gelir diye? sonra uyguluyorum ve en sonunda paylaşıyorum. sonra bir daha soruyorum kendime ben şu an bu durumdan ne hissettim? buna göre devam ediyorum hayatımı, günlerimi ve anlarımı yaşamaya. sizede tavsiye ederim. kendinize sorun bana ne iyi gelir?, bu bana ne hissettirdi? böylelikle çıkış yolunu bulmak dahada kolay oluyor hatta daha sağlıklı. yeni başlangıçlara kendime,isteklerime ve hislerimi değer vererek başlıyorum. gerisi hayata kalmış ya da kadere her neyse. bana kalan gelenleri olduğu gibi yaşamak....

13 Mayıs 2010 Perşembe

Everyone will be famous for 15 minutes...



son zamanlarda medyanın ve sosyal çevremizin durumunu düşünürsel 60lı yıllarda Andy Warhol'un oldukça öngörülü bir insan olduğunu bir kez daha kanıtlamış oluruz. şu günerde facebookta, youtube da ve daha bir çok internet sitesinde (hatta bloglar aracılığı ile :)) herkes 15 dakikalığına bile olsa meşhur olabiliyor. videoları 1 milyon izlenen küçük çocukların yaşadığı "komik"(!) olduğu düşünülen olaylarla sokakata gençlerin ettiği bir kavgayla, duşta söylenen bir şarkıyla, giyilen kıyafetler, yazılanlarla çizilenlerle ünlü olmak hiç de zor değil eskisi kadar. peki ne kadar kalıcı 15 dakikalık ya da 15 dakika da gelen şöhret ve ne kadar tatmin edici orası tartışılır. benim hala bir inancım var eskisi gibi fark yaratan, özgün, benzeri olmayan, bazı akımların peşinde koşmayıp kendi akımlarını yaratan insanların gelceğe damgasını vuracağına dair. tıpki bir Andy Warhol ve niceleri gibi...

şizofrenik bir durum...

ilk başlarda hep mi böyle yoksa bana has bir duygumu bilemiyorum ama bu blog işi şu ilk günlerde şizofrenik bir durum gibi geldi. bir şeyler yazıp konuşuyorum ama sanki kendi kendime sanki kafamda canlandırdığım bir karakterle konuşur gibi. nasıl insanlar takip etmeye başlıyor ya da sesini nasıl duyuyuyorsun hiç bir fikrim yok. bir gazla başladım yazmaya ilk defa hiç düşünmeden planlamadan kötüysede eleştirilmekten korkmadan. hayatımda ilk bu benim için. hiç birşeyi düşünmeden hareket ettiğim bir 2 haftayı yaşıyorum. kaygısız ve rahat olduğuğunu söyleyebilirim. fakat önümüzdeki günlerde toptan mı acısı çıkar bilemiyorum. şu ara okulda festival ve mezuniyet dönemi. resimlerimi stokluyorum. mezuniyetin yaklaşmasıyla bir farklı yaşıyorum festivalleri, taksim turlarını, gece gezmelerini, içilen kahveleri ve atılan kahkahaları. yeni bir dönem başlıyor benim için. hiç bilmediğim ve kontrol edemediğim...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

neden snappy' e gelince... :)

snappy' nin sözlük anlamı: şık çabuk hareketli yerinde hazır (cevap) gayretli enerji dolusnappy şık/canlı
kuru ve soğuk (hava) çok canlı modaya uygun kıpır kıpırn atik hızlı canlı zarif

bu sıfatların tek bir kelime altında toplanması tam da aradığım isimdi. çünkü insanın kendisine bir isim takması bir sıfatla başkalarına tanıtması oldukça düşündürücü. çünkü bize verilen isimler ya da nitelendirildiğimiz sıfatlar başkalarının gözünde bizimle ilgili bir şema oluşturduğu gibi bizimde kendime olan bakış açımızı etkiler. snappy'nin anlamlarından bazıları benim karakteristik özelliklerimle örtüştüğü gibi bazılarıda evet artık böyle olmalıyım dediğim ya da kazanmak istediğim özellikler. dolayısıyla bir taşla iki kuş vuruyurum. hem kendime pozitif bir enerji yolluyorum bu sıfatla hem de kendimi azıcık da olsa ifade etme şansı buluyorum.
sizin isim hikayeniz nedir? bu blogları oluşturuken seçtiğimiz isimler o kadar anlamlı ki mutlaka her birinin bir hikayesi olmalı diye düşünüyorum. paylaşımlarınızı bekliyorum...

hala neyi bekliyorum ki?

evet, ilk postum. bu postu yayınlamak için aylardır düşünüyorum. bloğum olmasını istiyorum, burada yazacak anlatacak çok fazla şeyim olduğunu düşünüyorum. ama hep bir erteleme içerisindeyim. daha sonra, yoğun dönem geçsin öyle, şimdi başlarsam yarın kalır, nasıl bir blog olmalı ki, yazın başlarım en iyisi yazın başlamak yok acaba modayla mı ilgili olsun, genel bir blog mu olsun..... günler geçer..... haftalar geçer..... aylar geçer..... yıllar (!) yok o kadar da değil. ama olanaksız da dseğil benim hayatım da yıllarda geçebilirdi ama bu sefer bunun olmasına izin vermedim. neyse ne diye isyan ettim bu gece kendime. çünkü kendimi sabahtan beri yapacak bir ton ödev için oldukça yoğun bir zamnada koca günü bu işer için ayırıp sabahtan beri en uygun başlama anını beklerken bulunca kendimi fark ettimki blog oluşturmamamın sebebi nasıl bir blog istediğim ya da bunun için olan kararsızlığım değil. benim birşeylere başlama ile ilgili problemim var. işte bununla ilgili isyanımda geldi ardımdan. artık açıyorum bu bloğu neyse ne. ne yazacaksam yazacağım ne paylaşacaksam paylaşacağım. artık ne yapacağımın bir önemi yok ne zaman ve nasıl yapacağım önemli olan. derler ya başlamak bitirmenin yarısı diye. bazen bu kilişe atasözlerini beynime yükleyip yaşamaya ihtiyacım olduğunu fark ediyorum. herneyse benim yapmak istediğim ve bir türlü başlayamadığım şeyleri anlatmaya devam edersem konu dallanığ budaklanabilir. bu ilk postum ve ilk paylaşımım bundan sonrada hayatımın parçası olan beni etkileyen ve paylaşmaya ihtiyacım olan herşeyi burda yayınlamak istiyorum. moda, psikoloji, yemek, içmek, gezmek, izlemek herneyse. bütün eylemlerimi ve hislerimi. bu başlangıcın daimi olması dileği ile....